Günümüzün en büyük sorunlarından bir tanesinin hayır diyememek olduğunu hayat tecrübelerimden yola çıkarak söyleyebilirim. İşte bu noktada çocuklarımıza bu eğitimi çok küçük yaşlardan itibaren vermeye başlamalıyız. Çok küçük yaşlarda bu eğitimi almış çocuklarımız, kendi etik ve normlarının farkında olarak bu şekilde daha güvende olacakları aşikardır. Sanal dünyada yaşayan çocuklarımızın için karşılaşabilecek olumsuzlukların ucu ve bucağının olmadığını bir kez daha belirtmek istiyorum. Bu gerçekle yola çıkarak öncelikle onları gerçek yaşam içerisinde tutabilmenin en akıllı bir davranış olacağını söyleyebilirim.
Gerçek yaşam içerisinde, hayatın olağan akışı dahilinde karşılaşabilecek her türlü olay ve durumlara karşı hazırlıklı olmak, ne yapacağını önceden bilerek hareket etmek gibi önemli bir konforu beraberinde getirecektir. Bu kapsamda çocukluğun henüz ilk yıllarında, yaş ve kabiliyetlere bağlı olarak bizler tarafından ufak ufakta olsa sorumluluk vermeliyiz. Verdiğimiz bu sorumluluklar ile bizler farkında olmasak ta, onlara gösterdiğimiz güven duygusuyla birlikte onların lider yönlerinin ön plana çıkmasını sağlayacak ve kendi kararlarını verebilme noktasında onları daha güçlü bireyler haline getirecektir. Bu şekilde bağımlı kişilik dediğimiz ve hiç te arzu etmediğimiz bir kişiliğe karşı mücadelede etmiş olacağız.
Bağımlı iradeli olarak yaşayan kişiler toplum içerisinde sürekli bir başkasının fikir ve görüşlerine uygun olarak yaşamaya çalıştıklarından dolayı, kendi özelliklerinin farkında olmadıklarından dolayı yetenek ve kabiliyetleri onlar için hiçbir önem taşımamaktadır. Bu yüzden bu özelliklerini kullanmaya ihtiyaç duymadıklarından dolayı onlarda sözünü ettiğim yetenek ve kabiliyetleri akıp giden zaman içerisinde sönüp, kaybolmasına neden olacaktır. Sadece yetenek ve kabiliyetleri açısından mı bir zarardan söz edebiliriz. Elbette hayır. Toplumsal normların belirlenmesinde neyin doğru, neyin yanlış olduğuna karar verme sürecinde farklı düşünce yapısındaki insanların bir arada yaşaması ile birlikte çok sesli bir düşünce yapısı hem ortaya daha özgün eserlerin ortaya çıkmasını sağlayacak, hem de pozitif anlamda bilimsel çalışmalara fikir bazında olumlu katkılar sağlayacaktır.
Zararlı alışkanlıklardan kurtulabilmekten ziyade, en önemlisi bu alışkanlıklarla hiç tanışmamak hemen hemen herkesin istediği bir durumdur. Ama maalesef içinde bulunduğumuz zamanda zararlı alışkanlıklarla hiç tanışmamak nerdeyse imkânsız olduğunu düşünüyorum. O zaman yapılacak tek şey; mümkün olduğunca bu alışkanlıklardan uzak durabilmenin çarelerini aramaktır. Bu çarelerden en önemlisi ise bana göre mümkün olduğunca hayatı planlı olarak yaşayarak, boşa harcanacak tek bir saniyeye bile müsaade etmemektir. Çünkü boşa geçirilen her bir zaman insanın hatalara düşmesini, yanlış yapmasını daha da mümkün kılmıyor mu? Bunu kendi hayatımızda da birçok kez deneyimlediğimizi görüyoruz. Bu açıdan baktığımızda çocuklarımızın hayatını planlı olarak idame ettirmeleri, bizim onlar üzerindeki otokontrolümüze şüphesiz arttıracaktır.
Toplumsal yaşam içerisinde, yaşanılan uyumsuzlukların zamanla çatışmaya dönüştüğüne yaşamın her alanında şahit oluyoruz. Bu çatışmaların temeline indiğimizde ise daha çok karşımıza kendini ifade edememekten dolayı yön değiştirme davranışları çıkıyor. Birbirini anlamayan bireyler arasında sağlıklı bir iletişim asla gerçekleşemez. Sağlıklı bir iletişim olmayan bir ortamda ise olumlu anlamda hiçbir kazanım elde edilemez. Öyleyse bir arada yaşamanın zorunluluğunun farkında olarak insanların kendilerini ifade edebilmeleri için onlarla ortak bir nokta da birleşmeliyiz. Burada ilk aklıma gelen ortak nokta ise sanattır.
Çok küçük yaşlardan itibaren çocuklarımızı sanat ile alakalı faaliyetlerle buluşturmak, onların sanat ile alakalı ilgilerinin ortaya çıkması açısından çok önemli bir davranış olacaktır. Çocuklarımızın akademik başarılar elde edebilme ihtiyaçlarının yanında; bir müzik aleti çalabilme, resim yapabilme, tiyatroda rol alabilme gibi birçok sanat kolu ile uğraşmalarını sağlayabilirsek onların kendilerini daha etkili olarak ifade edebilmelerini sağlamış oluruz. Geçtiğimiz günlerde Yozgat Valisi Mehmet Ali Özkan’ın öncülüğünde, film alanında ünlü oyuncularımız Doğan Tank, Tuncay Kaynak ile yazar ve senarist Şafak Güçlü ilimizde ağırlandı. Bu oyuncular Valilik Konferans Salonu’nda yüzlerce öğrenci ile bir araya gelerek, yaşam tecrübelerinden yola çıkarak öğrencilere doğru davranışların kazandırılmasını sanat yolu ile anlatmaya çalıştılar. Orada öğrencilerin anlatılanlara ne kadar çok dikkat çekerek, anlatılanlara etkin olarak katılmaya çalıştıklarına şahit oldum. Belki de bir öğreticinin muhataplarına günlerce anlatmaya çalıştığı bir bilgi bir saat içerisinde hedefine aktarılmış oldu.
Buradan hareketle eğer bir sorun varsa, elbette o sorunun birçok çözümü de vardır. Yeter ki bizler planlı ve programlı olarak hareket ederek, problemleri aşama aşama çözmeye çalışalım. Zararlı alışkanlıklardan kurtulabilmenin yolları arasında öğrencilerin en az bir sanat dalıyla ilgilenmesinin gerekliliğinden bahsederken, sporun öneminden kısaca bahsetmeden geçemeyeceğim. Öğrencilerimizin enerjilerini sağlıklı bir şekilde kanalize ederek, yarar sağlamayan işlerle uğraşmamaları yönünden sporun önemi hiç şüphesiz çok büyüktür. Sporla uğraşan bireyler hem vücut olarak sağlıklı kalabilirken, aynı zamanda da vücut içerisinde salgılanan hormonların etkisiyle daha mutlu olduklarını alanında uzman kişilerden duymaktayız. Mutlu bireylerin ise daha sağlıklı düşünerek hem kendine hem de toplumun bir parçası olarak çevresine karşı daha yararlı işler yapacağı hepimizin malumudur.
Sağlıklı bir yaşam dileğiyle sözlerime son veriyorum.
Orhan Ergün Çağlıyan
Yozgat İl Milli Eğitim
Müdürlüğü Şube Müdürü