Eğitim ve öğretim faaliyetleri, klasik anlayışla birlikte ilkokul birinci sınıftan itibaren başlarken; yapılan araştırma ve çalışmaların sonucu olarak, okul öncesi kurumlarından başlaması gerektiğinin çocuklarımız açısından çok önemli olduğu gerçeği değişen zamanın koşulları ve gereksinimleri ile birlikte ortaya çıkmıştır.
Henüz iki buçuk-üç yaşlarından başlayıp altı yaşına kadar devam eden bu süreçte, evimizin neşesi, üzerine titrediğimiz minicik evlatlarımız için sorumlulukların arttığı bir dönem olarak adlandırabiliriz. Henüz bu dönemdeyken bile çocuklarımızın minik kas ve motorsal becerilerini geliştirebilmek üzere öğretmenlerimizin uyguladığı yazım ve çizim çalışmalarında başarabilme kaygılarının başladığına hepimiz şahit olmuşuzdur. Buradaki başlayan kaygılar aslında çocuğumuzun ileriki eğitim ve öğretim dönemlerindeki sorumluluk duygularının da temelinin atılmasına da olumlu anlamda sebep olmaktadır.
Kaygılarıyla yüzleşip onlarla baş etmenin yollarını farkında olmadan öğrenen çocuklarımız için artık hayatın getirileri ile birlikte karşılaştığı her türlü soruna karşı strateji geliştirip çözümler üretebilen, sorun değil çözümün bir parçası olmayı hedefleyen ideal öğrenciliği hedef edinen bir hayat anlayışı başlamış bulunmaktadır. İlkokul birinci sınıfa öğrencilerimizin yeni başladığında ise bu seferde öğrenme kaygıları; okuma-yazma, dinleme, matematik becerileri, yetenek geliştirme ve hayatın genel kurallarını öğreten ders içerikleri ile birlikte biraz daha belirgin hale gelmektedir.
Millî Eğitim Bakanlığı’nın temel eğitim düzeyindeki belirlenen sınıflarda yazılı uygulama sınavlarını kaldırması yönündeki yönerge değişiklikleri, bu yaş seviyesindeki öğrencilerin kaygı düzeylerinin azalmasına, daha çok davranışa dönüşmesi istenen ideal kazanımların öğrencilere kazandırılması açısından son derece yerinde bir karar olduğunu geldiğimiz şu noktada görmekteyiz. Özellikle bu yaş seviyesindeki çocuklara verilen eğitimlerde ve temel değerlerimizin özümsetilmesi noktasında, Anayasamızda maddeler halinde belirtilen ilkeler kapsamında temel hak ve hürriyetlerinin farkında olan, sorgulayan, araştıran, vatanına, milletine yüksek sadakatle bağlı olan bireyler olarak yetiştirmek esas alınmaktadır.
Temel eğitim seviyesindeki öğrencilerimizin akademik başarılarının arttırılması yönünde yapılacak çalışmaların yanında, öğrencilerin gelişim ve kabiliyetlerine uygun olarak sosyal etkinliklerle desteklenmesi hem kafa hem vücut sağlığı açısından sağlıklı nesillerin yetişmesi noktasında olumlu yönde katkıda bulunacaktır. Bu yaş seviyesindeki öğrencilerden başlamak üzere okullarda ve öğrencinin toplumsal yapı içerisindeki konumlarında rekabete dayalı olarak öğrencileri birbirleri arasında yarıştırmacı bir anlayışla yapılan eğitim faaliyetleri öğrencilere büyük zararlar verecektir. Böyle bir tutumla yetişen öğrenciler arasında kaygı düzeylerinin olumsuz anlamda artması kaçınılmaz olacaktır. Çünkü her öğrencinin ilgi, istek, ihtiyaç ve kabiliyetleri farklıdır. Dolayısıyla her öğrenciden aynı yönde ve düzeyde başarı beklemek hem beklentilerimiz açısından hem de öğrencilerimizin sağlığı açısından olumsuz sonuçları beraberinde getirecektir. Yeni eğitim ve öğretim müfredatında da öğrencilerin her yönden gelişebilmesi için bu hususlara yer verilmiştir.
Temel eğitim öğrencilerimiz için sekizinci sınıfın sonunda girecekleri liseye geçiş sınavı son derece önemli bir yere sahiptir. Çünkü bu sınav ile birlikte öğrencilerin ileriki yıllarda belirleyecekleri meslek seçimlerinde çok önemli bir yere sahip olan lise hayatları başlayacaktır. Bu yüzden öğrencilerimizde istedikleri liseye yerleşemediklerinde, bir şeylerin yolunda olmadığı hissi onları karamsarlığa ve umutsuzluğa itecektir. Bu da öğrencilerimizin geleceğinin planlanması kapsamındaki belirlenen hedeflerde tekrar plan yapma ihtiyacını beraberinde getirerek hem öğrencide hem de öğrenci velisi düzeyinde kaygılanma düzeyini artmasına sebep olacaktır.
Tüm bu anlattıklarımdan yola çıkararak özellikle sınav süreçlerini gerek eğitim kurumları gerekse de öğrenci velisi nezdinde iş birliği ve diyalog yöntemi ile birlikte çok sağlıklı bir şekilde yönetilmesini sağlamak en doğru yöntem olacağını düşünüyorum. Eğitim kurumlarındaki rehberlik alanındaki öğretmenlerimize bu konu hakkında çok önemli görevlerin düştüğünü belirtmek istiyorum. Öğrencilerimizin istediği liseye yerleşememesi durumunda koydukları hedeflerin dışına çıkmalarına engel bir durumun olmadığı, hatta geçmişe dair nelerin tam anlamıyla yapılıp, nelerin yapılamadığı noktasında yeni kazanılan tecrübelerle, hedefine daha güçlü bir şekilde gidebileceği bilincinin aşılanması gerekmektedir.
Öğrencilerin üniversite öğrenimlerinden bir önceki aşaması olan ortaöğretim çağı öğrenimleri ise kaygı düzeylerinin en üst düzeye çıktığı bir seviye olduğunu gözlemlemek çok da zor olmasa gerek. Bu düzeyde öğrencilerimizin hem ileriki yıllardaki hayatlarını idame edecekleri meslek seçimlerindeki kararsızlıklarının yanında, birde ergenlik çağının olumsuz etkileri ile mücadele etmeleri açısından çok daha zor bir dönem olacaktır. Yine bu dönemde de sınavların hayatımızda hiçbir zaman bitmeyeceğini, sınavların hayatımızın bir amacı değil; olağan bir parçası olduğunu zaman zaman hatırlatmak çok yerinde ve akıllı bir davranış olacaktır. Onlara koşulsuz olarak verdiğimiz her türlü destek ve değer ile birlikte kaygı düzeylerinin azalması da bu oranda gerçekleşecektir. Tüm öğrenci ve velilerimizin emeklerinin karşılık bulması temennisiyle hoşça kalın diyorum.
KAYGILARLA BAŞ EDİLEBİLİR!
Kaygı konusuna başlamadan önce şöyle epey bir gerilere giderek aşama aşama okul hayatından bahsetmek istiyorum.
YORUMLAR